Sakarya'nın Harikalar Diyarı; Çifteler(Sakaryabaşı)
Sakarya'nın Harikalar Diyarı; Çifteler(Sakaryabaşı)

Sakarya'nın Harikalar Diyarı; Çifteler(Sakaryabaşı)

İnsanoğlunun açık bir şuur, gören bir gözle yaklaştığında hayrete düşeceği en büyük mucizelerden biridir, doğum. İnsanın bir damladan vücut bulması, tohumun çatlayıp ağaç olması, bir yumurtadan nice heybetli hayvanların üremesi yaratılışın kudreti için delil değil midir? Ya binlerce km yol alan nehirlerin doğumu? Milyonlarca ton suyun nerede, nasıl yeryüzüne çıktığını bilmek ve buna şahit olmak kimi heyecanlandırmaz? Öyleyse gelin Azot Dalış Merkezi ile, Türkiye'nin üçüncü büyük nehri Sakarya'nın harikalar diyarına misafir olalım.
Kış mevsiminin kendine yakışan soğuğuyla insanı, suyu ve toprağı üşüttüğü Ocak, dalış tutkunlarını alternatif rotaları keşfetmeye itiyor. Her bir bölgesinde ayrı bir güzellik barındıran ülkemizin şenlikli sahnesinde elbette bu arayışlara cevap verecek bir ses olacaktı. Bu haftavbillur bir sesin meskeninde, Eskişehir’in Çifteler ilçesinde yer alan Sakarya nehrinin gözlerini barındıran Sakaryabaşı'ndayız. 
Karanlık ve ayazın saltanatında, 12 kişilik dalış ekibiyle birlikte Eskişehir’e doğru yola düşüyoruz. Sesimize, mimiklerimize, bakışlarımıza yerleşen heyecan, tebessüm olarak paylaşılıyor aramızda. Mezitler'in karla örtülü toprağı, mevsimi hatırlatsa da suyun gizem dolu bedenine karışmaktan alıkoyamayacak bizi. 3 saat süren yolculuktan sonra varıyoruz Çifteler'e. 2013 yılında dalış turizmine kazandırılan Sakaryabaşı ise ilçenin hemen girişinde yer alıyor. 840 km boyunca yol alıp, Karadeniz’e ulaşan Sakarya nehrinin 5 gözesinden [Sakaryabaşı-Gökgöz-Kırkkız-Ilıksu(Karaburun)-Göztaşı] 3’ü burada. Burası aynı zamanda piknik alanları, alabalık tesisleri ve kamp alanı ile hizmet veriyor. 2020 yılı içerisinde buraya, doğayla uyumlu , ahşap yapıları içeren yepyeni bir tesis kazandırmak için Eskişehir Büyükşehir Belediyesi kolları sıvamış. “Çifteler Belediyesi Spor Dalış Kulübü” nehrin kıyısında  dalış severlere malzeme ve rehberlik olarak yardımcı olabilmek için iki konteyner koymuş. Şimdilerde buranın  sorumluluğunu gönüllü olarak üstlenen Şeref Beyaztaş, aynı zamanda bize, bölgeyle ilgili bilmemiz gerekenleri ve dalış noktalarının özelliklerini içeren çok faydalı brifing de verdi. 

Bozkır poyrazında bedenlerimizi ısırarak titreten havaya rağmen, içimizde temmuz çocuğunun neşesi var. Bir an önce, sudan ibaret devin doğumuna tanıklık etmek istiyoruz. Dalış kıyafetlerimizi giyip, malzemelerimizi hazır ettikten sonra, Sakarya'nın önsözüne doğru ilerliyoruz. Mevsim ayırmadan 20-22 derecede kalmayı başaran sular, ayak bileklerimizden kavrayıveriyor. Yörede yaşayanların anlattığı efsaneleşmiş hikayeler, her adımda yükselen suya, yumuşacık bedeninde bizi kendine çeken balçığa karışıp zihinlerimizde canlanıyor. İnsan yutan yayın balıkları, dipsiz yarıklar, tekneleri parçalayan girdaplar Çin masalı misali suyu efsunlu hale getiriyor. Bataklığın, içinde erittiği fosillere ait kesif kokusu, semaya şehadet parmağı gibi yükselen sazlıklar, siyah balçığın aynası karanlık sular, kâh sığlaşıp kâh derinleşen nehir tabanı içimizdeki heyecanı korkunun nefesiyle gölgeliyor. Yaklaşık 300 metre akıntı yönünde ilerledikten sonra “Hamamkaya”denilen noktaya varıyoruz. Sazlıkların çevrelediği bir alanın ortasında, lacivert suların oynaştığı bu yer, harikalar diyarına açılan o meşhur kapı kadar çekici. Regülatörlerimizi ve maskelerimizi takıp, bu şöhretli kapının eşiğinden adımımızı atıyoruz. Hayret duygusunun insan bedenine yaydığı mutluluk kadar ruhumuzu gülümseten başka bir şey olduğunu düşünmüyorum. Bu his yaşamın kıymetini bir kez daha hatırlatan kadim bilgidir. Tam da şuanda, koyu karanlıktan mavi ve berrak aydınlığa kavuştuğumuz zamanda, tüm hücrelerimizde dolaşan işte bu duygudur. Işığını ak toprağının çağlar öncesi sırrından alan, yosun yeşili saçlarını ılık suların taradığı, suyun çocuğu balıkların özgürce eğleştiği ihtişamlı bir dünyanın içindeyiz. Dalış rehberimiz Mesut Dağdagül'ün izinde “Karaburgu” gözelerine doğru palet vuruyoruz. 

Aralarında bir metreden az mesafe bulunan, 7 metre derinlikten dakikada 6 ton suyu nehre bırakan iki kaynağın başına gelince öyle büyüleniyoruz ki, nefes almanın esas olduğu bu sporda unuttuğumuz ilk şey yine  soluğumuz oluyor. Yer kabuğunun çukurundan yüzünün pullarını savurarak yükselen suların,koca nehrin anne karnı olduğunu bilmek inanılmaz bir his. Gözenin içine girdiğinizde suyun gücü sizi, salyangoz kabuğu gibi yukarıya savunuyor. Su bitkilerinin ördüğü bir alanın içinde,  tehlikelerden uzak yaşayan yayın, alabalık sürülerinin boyları ve ulaştıkları kilolar şaşkınlığımızı katmerliyor. Dıştan bakıldığında akıp giden kara bir boya gibi görünen nehrin altında, rengarenk bir panayır tüm canlılığı ile yaşıyor. 2,5 saatlik dalışın sonunda , diğer dalış noktamıza geçiyoruz. “Gökgöz” olarak bilinen bu kaynak, turkuaz sularıyla adını hak ediyor. 10 metre çapında 5 metre derinliğindeki Gökgöz, Sakarya nehrini asırlardır beslemeye devam ediyor. Yengeç, karides nüfusunun en yoğun olduğu göze burası. İçerisinde bulunan dar ağızlı mağara, boyu 1 metreyi aşan yayınların, şişman sazanların yuvası. Mağaranın sonunun nerede bittiği ise bilinmiyor.

Dalış sporunun her mevsim devam eden bir branş olduğunu, ülkemizin dört bir yanında buna imkan veren alanlar bulunduğunu, keşfetme arzusunu harekete geçirenler fark ediyor.  Sualtı dünyasının muhteşemliğinden, suyun tabiatındaki hercailiğe rağmen ihtişamlı düzeninden, varoluşun her aşamasında ayrı bir şaşaa oluşundan öğreneceğimiz çok şey var. Hayata dair arzumuz bize, yeni ufuklara ulaşacak yelkeni sağlarken ; umudumuz ve merakımız dinmeyen rüzgarımız oluyor. 

Bu yolculukta deneyimi ve güler yüzleri ile dalışı keyifli hale getiren Azot Dalış Merkezi kurucusu Mesut Dağdagül ve eşi Ayşegül Dağdagül'e; Güven Oto sahibi değerli dostum,dalış badim Serdar Kavas'a; samimi sohbetlerin yeşermesini sağlayan ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 

Doğayla dost olun, takipte kalın.
@arifkevenoğlu
Arif Kevenoğlu