Efsunlu Göl; Karlık Yaylası
Efsunlu Göl; Karlık Yaylası
Efsunlu Göl; Karlık Yaylası

Efsunlu Göl; Karlık Yaylası

Doğada özel bir şeyler var. Cesaretin, gizemin, korkunun, güvenin en saf halini bulduğumuzdan mı, kendi sınırlarımızı en iyi onda fark ettiğimizden mi, bizi her dönüşümüzde farklı bir güzellik ile karşıladığından mı bilmiyorum. Ne derseniz deyin şu bir gerçek ki, tabiat insan ruhu için en mahir hekimdir.
Bu hafta dağın bin bir renkli sesi, el değmemiş ahengi Karlık Yaylası'ndayım. Şehrin sokak başlarında virüs korkusunun pusulandığı karanlık zamanları yaşarken, ruh penceremizi andelip olup çiçeklendirecek olanın yine doğa olduğuna inandığımdan gün, geceden  emaneti mahmur bakışlarıyla henüz teslim aldığı demde düşüyorum yola. Bursa’ya 70 km'lik gurbette olmasına rağmen, bu mesafenin sunduğu muazzam bahar manzaraları; mevsime has renkler, kokular, sesler yol boyunca resital sunuyor. Gemlik'ten İstanbul istikametine giden yolun sağında yer alan Armutlu tabelasından sapınca sırasıyla; Büyük-Küçük Kumla, Karacaali, Narlı ve Kapaklı karşılıyor olacak beni. Bu sevimli sahil kasabalarıyla ilk tanışmam yaptığım bisiklet turu sayesinde olmuştu. Her biri kendine has pembeliği ile misafirlerine huzuru sunan mütevazı deniz çocukları.  Bu güzergahta yapmaktan keyif aldığım bir şey de Narlı sahilindeki banklardan birine ilişip, sakin denizin nefes alan ufkuna dalıp çayımı yudumlamak. Kendimi zaman ve mekan dışında donup kalmış bir anın içinde gibi hissederim. Ve yüzümde hep bir tebessüm şımarır durur. 
Kapaklı'yı geçtikten 3 km sonra sağ tarafta yer alan kahverengi tabelalar müjdeliyor adını şimdi. Bu yol beni deniz seviyesinden yukarılara doğru çeken bir hava boşluğu gibi. Tırmandıkça ayaklarımın altında kalan dünya başka bir boyuta geçişi hatırlatıyor. 510 metre rakımda, tarihi 400 yıl öncesine dayanan Hayriye köyü ağırlıyor ilkin. 710 metre de ise karındaşı Selimiye bekliyor. Bu iki sevimli yörük güzeli yaylalardan önceki son yerleşim yerleri. 
Yolun her iki yanında esas duruşta susta çam ağaçları yolu gölgeleyerek yaylanın bakirliğine hazırlıyor beni. Yaklaşık 20 dk sonra Delmece Yaylası'ndayım. Burası yerleşime açılan bir yayla. Fakat bunu yine kendimize has bir düzensizlikle öyle inşa etmişiz ki, yaylaya mı yoksa gecekondu mahallesine mi geldiniz, anlaşılamıyor. İnsan hırsının mahvettiği yamacın hemen önünde uzanan çayırlık ise, hikmet kaleminin hüneriyle ışıl ışıl. İlkbaharın göz nurları; papatyaların, karabaş otlarının, dodurgaların festivaline menderesler çizerek ritim tutan derenin varlığı Delmece'nin asıl büyüsüdür. Bu yaylada aç gözlü insanlığın doymak bilmez ve estetikten uzak iştahının açtığı yaraları gördükçe, kendi türüm adına utanç duyuyorum. 
Delmece'nin çıkışında sola ayrılan 3 km’lik stabilize yolun sonunda Karlık Yaylası'nın ferahlığı ile şarhoşum. 800 metre yükseklikte kendi munis hayatını yaşamaya çalışan Karlık. Çalışan diyorum çünkü hemen tepesine inşa edilen rüzgar tribünleri,  onun kendine has konçertosuna bed sesli zurna gibi karışıyor.  
Benim size asıl bahsetmek istediğim ise yaylanın farklı bir yönü. Onlarca yayla geçtikten sonra edindiğim intibaların ortak özelliği şudur; ya yeşilliğine suyun gümüşünü ekler-ki bu ya bir deredir veya göl- ya da tümüyle çayır çimene bahşeder bedenini. Karlık ise, şaşırtıcı bir özelliğe sahip. Temmuz- Ağustos aylarında yeşillenen yayla hem hayvanlara otlak hem de ziyaretçilere eğlenme alanı. Fakat mevsimler kışı karşılayınca enteresan bir şeyler oluyor ve bu yayla su tutup göle dönüşüyor. İşin daha da ilginç tarafı ise, gölleşen yaylanın içinde ortaya kurbağa ve balıkların çıkması. Bu yüzden yaz elbiseleriyle onu keşfedenlerin kış ve ilkbahar aylarında gelip suyun işgalini görünce şaşırmaları boşuna değil. 
Delmece Yaylası’ndaki ağaç ve bitki çeşitliliğine rağmen burada kayın hakimiyeti hüküm sürüyor. Yaşı 100'ü geçen binlerce kayının, bunların gölgesinde filizlenip boylanan genç ağaçların uyumu gerçekten hayret verici. Gören göz için, tabiatın içindeki dengenin hassasiyetini en iyi gösteren, ağaçların sınırlarına olan saygısıdır. Bir orman içinde başınızı gökyüzüne kaldırırsanız, ağaçların semaya uzanan parçalarını birbirlerinin haklarını koruyarak var ettiklerine şahit olabilirsiniz. Suyun ve rüzgarın dilinden anlayan bu varlıklar bence, haklar söz konusu olduğunda medeniyete ders veriyorlar.
Kayın sultanlığı Karlık, hükümdarının özelliğinden dolayı oksijen miktarı bakımından çevre yaylaların içinde en şanslısı. Ayrıca su tutan bir ağaç olan Kayın, toprağın neme doymasını da sağlayarak yeni ağaçların tez vakitte dirilmelerine de zemin hazırlıyor. 
Gölün-aslında yaylasının ta kendisi- kıyısına oturup göğün yansıyan suretine dalmışken, rüzgara karışan ağaç fısıltılarına çalıkuşlarının, yaban bülbüllerinin şakımaları karışıyor. İnsanın, huzuru nefes olarak ciğerlerine çekebildiği ender yerlerden biridir Karlık. 
Karlık Yaylası’nın mistik atmosferinden üzülerek ayrılırken, çöken sisin içinde uçan iri, koyu gölgeler bir anda içimi ürpertiyor. Ardı ardına kanat vurarak sağa sola uçuşan masalsı varlıkların boşlukta bıraktığı tok sesler ise ortamı daha da efsunlu hale getiriyor. Fakat merak duygusu keşfetmenin anahtarı oluyor her zamanki gibi. Yaylanın üst kısmından geçen yola çıkınca şaşkınlığı ve sevinci aynı anda yaşıyorum. Şaşkınım çünkü hayatım boyunca bu kadar çok leyleği bir arada görmedim. Ama bu ıssız ve soğuk yaylada bu sürprizden dolayı da sevinçliyim, çünkü bu muhteşem anı benden başka gören yok. Kırmızı renkle kombin ayakları ve gagaları, beyaz bedenlerine mürekkep lekesi siyahlıkları ve iri gözleri ile her daim sevilmiş bu kuşlar. Mekke ve Medine şehirlerine uğramadan göçlerini tamamlamadıklarından ecdad tarafından “Hacı Baba” olarak adlandırılıp saygı görmüşler. Yola, yamaca yayılmış yüzlerce leylek... Hayatımda unutamayacağım manzaralardan biri de bu olacak. 
Doğal olanın peşinden koşup yapay hayatlar kuran insanlık, hakikatle yüzleşince bildiği doğruların kendi oluşturduğu yalanlar olduğunu fark edip ruhunda acıyı hafifletecek bir ecza arıyor. Nitekim dünyamızı kasıp kavuran virüs belası da bu hatalarımızın bize faturasıdır. Bu süreçte temizlenen hava, berraklaşan sular, tazelenen ağaçlar kazananı açıkça ilan ediyor.
Yolculuk boyunca desteklerini esirgemeyen BGU TURİZM’E ve OVA SERVİS’E sonsuz teşekkürler.
Doğayla dost olun, takipte kalın.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu