İznik (Nicea) Ekinoks Festivali
İznik (Nicea) Ekinoks Festivali
İznik (Nicea) Ekinoks Festivali

İznik (Nicea) Ekinoks Festivali

Bu yıl ikincisi düzenlenen İznik  Ekinoks Festivaline götürdü bizi; gezgin, edebiyatçı, dağcı Arif Kevenoğlu. Kevenoğlu'nun objektifinden ve kaleminden Bursa'nın tarihi ilçesi, Bizans'a, Selçuklu'ya ve Osmanlı'ya ev sahipliği yapmış, her bir medeniyete ait  izleri ve görülmeye değer tarihi eserleri günümüze kadar taşıyan İznik'e ya da başka bir deyişle, Nicea'ya ve güzel insanlarına konuk oluyoruz...

Yeniden merhaba. Bu hafta Türkiye'nin açık hava müzesi, verimli topraklar diyarı, Roma'nın Nicea'sı, Anadolu Selçuklu'nun gözbebeği, Osmanlı'nın hatırası İznik'teyiz.

Festivale doğru;

Kamp malzemelerimizi ve fotoğraf makinelerimizi hazır edip Cumartesi henüz gün doğmadan düşüyorum yollara. Bu yolculukta Özlem Kul ve Serpil Satır fotoğrafçılık deneyimleriyle yarenlik edecekler bana. Amacımız günün ilk ışıklarını Türkiye'nin 5. büyük gölünün kıyısında karşılamak. Gece boyu rüzgarın kollarında ninnilenen sular huzurlu uykunun koynunda bekleşiyor. Şimdi kıyısında direniş durmuş sabah mahmurluğu ile sarhoş göle bakarken, tarihin çağları aşan çığlığı,ancak bu ânı hakkıyla hissedenlerin duyacağı tonda kulaklarımızda çınlıyor. Gözlerimizin önünde, doğan güneşe yüzyılların eskimeyen tebessümüyle selam veren yeryüzünün en eski şahitlerinden biri uyanıyor. Bu büyülü manzarayı lütfeden yaradana şükredip ilk günün foto safarisi için buluşma noktasına geçiyoruz. Burada bizi İznik Fotoğrafçılık Derneği başkanı Metin Emre karşılıyor. Etkinlik boyunca Metin Bey, bize mihmandarlık yapacak. Kaymakamlık ve Belediyenin katkılarıyla hem ulaşım hem de İkramlar halledilmiş. Misafirlerini ağırlamak için İznik, tüm kurumlarıyla hazır bekliyor. Saatler 09.00'u gösterdiğinde fotoğrafa gönül veren yaklaşık 100 kişilik kafilemiz yola koyulur. 

İlk durak Sansarak köyü. Kuruluşu 1095 yıllarına dayanan bir Türkmen köyü Sansarak. Kerpicin şekil verdiği evleri, dört bir yanı hayal perdesi gibi örten yeşilliği, kah düşerek kah koşarak ama en çok da çocuk kalarak şenlenen güleç yüzlü özgür köy çocukları, havasını suyunu yanaklarına al eden hâlâ at sırtındaki ihtiyar delikanlıları, nohut oda bakla sofa köy kahvesinde demlenen sıcacık sohbetleri ile bu köy, Türk ruhunu en asil bir şekilde yaşamaya devam ediyor. At yetiştiriciliğindeki becerileriyle atalarının nasıl İstanbul'un gözdesi oldukları, buna işaret eden "Sarıkısraklılar" adını alışları gururla anlattıkları hikayelerden. Zamanla bu isim değişe dolaşa "Sansarak" şeklini almış. Daha önce iki kez geçtiğim,köye 3 km uzaklıktaki kanyon ise, doğa severlerin uğrak noktası. 

Sonraki durağımız, tarihi İpek yolu üzerine kurulu İhsaniye köyü. Burada bizi karşılayan ilk duygu hüzün oluyor. Köy neredeyse terk edilmiş. Antik taş işçiliğinin en güzel örneklerini bulabileceğiniz İhsaniye, köyüne vefalı birkaç sakini dışında, yayla sessizliği ile hâkim olduğu tepeden derin vadiye mahsun bakıyor. Kadraja giren her kare, gelecek ile ilgili "acabaları" zihnimize çengel edip arşivdeki yerini alıyor. Selçuklu'nun emaneti bu insanlar atalarının nal sesleri sinen taşlı yollarda geçmişin ihtişamlı masallarını dinleyecek vicdanlı kulakları bekliyor; bugüne ve yarına dair umutları olmadan. 

Üzerimize sinen unutulmuşluk hissi ile ayrılırken bizi bir başka yadigar , Dereköy karşılamak için çoktan hazır bekliyor. Selçuklu ve Osmanlı ordularının oklarını yapmak üzere söğüt yetiştiren ve her iki devlete de aşk ve iman ile hizmet eden köyün eski adı bu nedenle "Söğütlük"müş. Sırtını yasladığı göğe şehadet parmağı gibi uzanan devasa kaya kütlesi, Roma dönemi lahit yapımında kullanılan mermer bloktan başka bir şey değil. Tazecik köy ekmeği kokan sokakları, salça yapımı için kurulan kara kazanların dumanıyla buğulu bahçeleri, her daim gülümseyen insanıyla Dereköy, ecdadımızın Bursa'ya bıraktığı şefkat dolu yüreği olarak atmaya devam ediyor. 

Günü burada sonlandırırken yönümüzü İznik gölünün kıyısına çeviriyoruz. Gün boyu altın sarısı rengiyle şehri ışıtan güneş, bakır rengini alıp gölün dingin sularına bırakcak kendini. Bu manzarayı kaçırmamak adına parmaklar deklanşörde zamanı dondurmak için bekliyoruz. Güneşi koynuna alırken nazlanma göl bize ânı haber veriyor. Şimdi gözümüzün önünde insanı hayrete düşüren bir renk cümbüşü çiçekleniyor. Muhteşem bir an. Yüzlerce klik sesi ile uzayıp kısalan objektifler, açılıp kapanan diyagramlar ile gün batımı festivale dönüşüyor. 

İkinci gün rotamız, Göllüce ve Çamdibi köyleri. Sabah 09.00'da aynı noktadan hareket ediyoruz. Bu sefer sayımız ikiye katlanmış durumda. İlk günün paylaşımları hassas yürekleri titretmiş olacak. 

Göllüce,İznik gölünün kıyısına kurulu zeytin zengini bir köy. Kumlu toprak yapısı burada yetişen zeytinin ve ondan elde edilen yağın kalitesini öylesine artırıyor ki, İznik ve çevresi bile şöhretini kabul ederek saygı da kusur etmiyor. Göl kıyısındaki çay molasından sonra durağımız, zeytin yağının ve zeytinyağı sabununun yapımını fotoğraflayacağımız Yıldırım zeytinyağı fabrikası oluyor. Dededen toruna emanet bu işletme, modern yöntemlerle zeytinyağı üretimi yaparken, sabunları hâlâ geleneksel kara kazan formunda hazırlıyor. Etrafı satan zeytin bahçelerinin arasında becerikli ellerin göz kararı ölçülerle ürettiği sabunların kokusu köyü ıtırlıyor.

Sırada Çamdibi köyü var. İznik Belediyesi burada çok güzel bir işe imza atarak Ekoturizm alanı oluşturmuş. Doğa yürüyüşü için rotaları, etkinlik alanları ve konaklamak isteyenler için  bungalovları ile bu tesis, doğa ile uyumlu hale inşa edilmiş. Burada olmamızın sebebi ise, "5 Mevsim Hatıra Ormanı"nın ilk fidanlarını dikecek olmamız. Defne, çam,meşe fidanlarını Orman bölge müdürlüğünün daha önceden hazırladığı yerlerde toprakla buluşturacağız. Bu bende anne ile çocuğunun kucaklaşması hissini uyandırır hep. Toprak ananın öz evladına kavuşması.Pergamberimizin hadisine sadakat. Sevmenin hayat bulmuş hali. Geleceğe bırakılan tertemiz bir miras. 

Diktiğimiz fidanlar için sertifikalarımızı da aldıktan sonra Çamdibi'nin meşhur siyah üzümünün hasadını fotoğraflamaya geçiyoruz. Bağlar yaratılışın mucizesi gibi gelmiştir bana. Kahverengi, biçimsiz ,kuru bir odundan yeşeren yemyeşil narin yaşam filizleri ve onların mücevheri üzüm taneleri. Suya, havaya ,oduna hükmeden gücün ihtişamını daha açık hissedebileceğiniz bir örnek az bulunur. Mucize için beklemeye gerek yok;doğaya çıkın, farkında olun. Asıl mucize,bu.

Nefis fotoğraflar çekip Çamdibi muhtarı sayın Ali Burhan'ın aşure ikramı ile günü bitiriyoruz. Yeniden göle, güneşi uğurlamaya giderken sahip olduklarının bilincinde, olumsuz ne varsa göğüsleyip, ellerinde olanı paylaşmak için yarışan en çok da tebessümleriyle misafirlerine sadakalar ihsan eden güzel ülkemin fedakar insanları iyi ki varlar diye düşünüyorum. Biz sehir yorgunlarına insanlığınızla var olmanın hikmeti yeniden hatırlattığınız için iyi ki varsınız. 

.......

Her bir çinisinde  binbir efsane anlatan İznik. Toprağın bereketini, suyun ruhunu, yeşilin hükmünü, tebessümün yüzünü, tarihin analığını, Türklüğün asâletini, inancın muhafızlığını, insanlığı, sevgiyi, misafirperverliği kuşanıp yüzyıllardır mağrur ve mahçup ama dimdik duran İznik. 

Şu geçen iki gün öğretti ki, bizi biz yapan değerler; dağların yamacında, dere kıyılarında, vadi başlarında bir yerlerde sessiz ve gururlu yaşatılmaya devam ediyor. Modern hayatın keşmekeşinde özümüze yabancılaşan bizlere ise, bir adım atıp insanımızı, insanlığımızı, ecdadın emanetlerini yeniden keşfedip sahip çıkmak kalıyor. 

Festivalde emeği geçen İznik Kaymakamlığına, İznik Belediyesine, İznik Fotoğrafçılar Derneği başkanı Sayın Metin Emre'ye ve üyelerine, kalbime kazınan köy sakinlerine ve muhtarlarına en içten teşekkürlerimi gönderiyorum. 

Doğada kalın, hayata bir de buradan bakın

 İnstagram; @mavikedi35 @gezgininruyasi_16 @mecmuam