Suyun Renkli Tuvali; Üçpınar
Suyun Renkli Tuvali; Üçpınar
Suyun Renkli Tuvali; Üçpınar
Suyun Renkli Tuvali; Üçpınar

Suyun Renkli Tuvali; Üçpınar


Göze şenlik, ruha şifa, tene teravet bahşeden tabiat, hem nimeti hem felaketi olan insandan uzak kaldığı bu karanlık demde yüzüyle bir özünü de çiçeklendiren baharın hazzını yaşıyor. Parlak ve ipekten yeşil atlası sırtında, parmak uçlarında pırıl pırıl yayla suları, başında renk karnavalı tacı sefasını sürüyor.
Bu hafta coşkun pınarların, efsaneler sandığı dev ağızlı mağaranın hükümdarı Üçpınar Köyü'ndeyiz. M.Ö. 2 bin yılında hüküm süren Mysia uygarlığının kadim kültür izleri üzerine inşa edilen pir-i fani Üçpınar...
Himet-i Hûda'nın tabiata şevk verdiği bu coğrafya, eşiğine varanlara önce gönül çelen güzelliğini sunuyor. Her bir yandan kulağınıza dolan suyun afacan şırıltıları, orman kuşlarının latif ötüşleri; yüzünüze vuran ıtırlı vadi rüzgarı, göze fer salan uçsuz bucaksız yeşil şalı ile öyle meftun ediyor ki, bir an içinde olsa yaşanılan çağın dışına taşıp çayırdan dolu dizgin sökün eden alperenleri; ayakta çarık, dilde dua kutsal yolu arşınlayan Mysia hacılarını, gümüş zırhları içinde iri atlarıyla devriye gezen Roma lejyonerlerini görür gibi oluyorsunuz. 
Bursa’ya 30 km’lik gurbeti olan Üçpınar Köyü’nün. Osmanlı Devleti Balkan savaşı neticesinde 500 yıllık rüyasından gerçeğin acı tokadıyla uyanınca, Razgrad'daki  Türklerin dönüş hikayesi de başlar. Yolu Bursa’ya düşen 7 aileye burası mesken verilir. Köyün hemen yukarısında doğan üç kaynağın oluşturduğu, üç nazenin pınar bir noktada buluşup akarken, onların hatrına köyün adı “Üçpınar” olur. 
Mysia, Roma, Bizans ve Osmanlı medeniyetlerinin kültürü ve tarihiyle yoğrulmuş bu topraklar, gören gözler için paha biçilmez bir hazinedir. Sadece insanın değil; suyun, ağacın, taşın da bir tarihi vardır buralarda. Onlar birbiri üzerine devrilen çağların her anını kaydeden sessiz şahitlerdir çünkü. 
Adımımı attığım her metrekare, daha önce yaşanmış bir anın tekrarından ibaret. Bir kere insan ile tanış olan toprak, dünya var oldukça onunla ünsiyetini bir şekilde koruyor. Nitekim köyün çevresinde dolaşırken fark ettiğim şeylerden biri de, define amaçlı kazı izleri oldu. Bölgenin, Çalı, Tahtalı, Ürünlü, Atlas, İnegazi, Üçpınar, tarih sahnesinde oynadığı kritik roller işin uzmanları tarafından tespit edilmiş olmasına rağmen, kaçakçıların her yeri para hırsıyla mahvetmesi, bu gizemli toprakların insan hırsına yüzyıllar sonra yeniden heba edilmesine sebep oluyor. Bu gafilce yakınlık bu ülkenin kaderi olmamalı. Toplumlar miraslarına vakıf olduğu sürece geleceklerini garanti altına alabilir sonuçta.
Üçpınar'ın bir başka kıymeti ise, Deliktaş Mağarası'dır. Rivayet o ki, koyun çobanı sürüsünü pınar boyunca yetişmiş gür otların olduğu yamaca yayıp kavalına yanık nefesinden içli nağmeler üflerken, koyunlarının bir bir eksildiğini fark eder. Üstelik arkalarında iz de bırakmamaktadırlar. Homurdanarak akan, ak köpüklü suları takip eden çoban sık ağaçların, dikenli çalıların arasından geçip de düze çıkınca hem hayretten  hem de ilk kez geldiği bu garip yerin korkusundan gözleri fal taşı gibi açılmış kalakalır. Şimdi önünde ırmağın koşarak gelen sularını içen kocaman bir kayanın devasa ağzı durmaktadır. Üstelik kulağına da kuzularının canhıraş melemeleri gelmekte. Bu sesler heybetli duvarlara vurup şaşkın çobanın kulağından geçer, simsiyah bir korku olarak yüreğine oturur. Tereddüt etse de suyun kıyısından yol bulup mağaranın içine ilerleyince manda başı büyüklüğünde bir delikten yayılan parlak ışıkla gözü kamaşır. Su mağaranın ağzından girmekte, içinde güle oynaya eğleşip sonunda yer alan delikten akıp gitmektedir. Koyunlarının bu suyla delikten yuvarlanıp gittiğini anlayan çoban, suyu takip eder ve koyunlarını Kite ( Ürünlü) köyünde bulur. O günden sonra buraya çobanın lügatinden ilhamla “Deliklitaş” adı verilir.
Yörede anlatılan bir başka hikaye ise,tarihi  gerçekliklerle paralellik gösterir. Kite( Ürünlü) Bizans döneminde darphanenin kurulduğu yermiş. Buranın güvenliği ve basılan paraların gizli şekilde ulaştırılması için yer altı tünelleri kazılır. Bu tünellerden biri Tahtalı köyüne çıkarken diğeri mağaranın içinden geçip Üçpınar'a varır. Doğal yollardan oluştuğu zannedilen mağara, aslında bu tünelin yıkılıp gün yüzüne çıkan kısmıdır. 
İster koyun yutan mağara, ister darphane tüneli olsun “Deliklitaş”, bugün hâlâ Üçpınar'ın zümrütüdür. 
Sim parlağı suları, her ton yeşilin paleti ormanları, katmer katmer hazineler saklayan toprakları, yurt kıymeti bilen,göç vurgunu onurlu insanı, suya olan aşkından bağrını delip yangınına çare arayan mağarası ile Üçpınar, Bursa’nın mutlaka keşfedilmesi gereken değeridir.
Zaman, bizden bağımsız fakat en çok bizimle ilgiliyken;ölüm mikro boyutta gelip bir derin nefese muhtaç ederken; bahar saltanatını ilan etmiş bize ise hasretlik düşmüşken; biz olmadan da dünyanın kendi ahengini bulduğunu fark etmişken; hikayemizi yarım bırakmamak, yarınları kaybetmemek, doğayı çöplük olarak görmemek için, içine saplanıp kaldığımız tüketim bataklığından çıkma vaktidir. 
Yolculuk boyunca yarenliğini esirgemeyen Bilal Beki kardeşime; desteklerini esirgemeyen BGU TURİZM’E ve OVA SERVİS’E sonsuz teşekkürler.
Doğayla dost olun, takipte kalın.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu