Bir Kutlu Köy; Narlıdere
Bir Kutlu Köy; Narlıdere
Bir Kutlu Köy; Narlıdere

Bir Kutlu Köy; Narlıdere

Tabiatın güzelliği aynı zamanda onun önlenemez gücüdür. Göz şenliği harikalarını öyle yerlere gizler ki onlara ulaştığımızda hem hayranlık hem de korku hisleri at başı belirir içimizde. Munis ve ağır başlı akan bir şelalenin sudan ibaret gösterisi, hiddet anında en güçlü silahı değil midir?

Bu hafta Kestel'in ata yadigârı, tarihin nar mevsimi Narlıdere'deyiz. Coşkun Dere ve Bilal Beki yârenlerimle, gün Şubat ayının müşfik güneşiyle uyanmaya başladığı demde yeni bir hikaye için düşüyoruz yola. Bursa’ya 22, Kestel'e 10 km uzaklıktaki rotamız için taptaze heyecanlarımız filizleniyor içimizde. 

Kayı boyu akıncı beylerinin henüz Bursa fethedilmeden at sürüp, kılıç kuşandığı, Müslüman-Türk kimliğini yaşadığı topraklar; hem yadigarları hem de kültürleri ile yalnız fark edenlerin kıymet verdiği mücevherler olarak kara toprağın koynunda parıldayıp duruyor. Bu ışığın cezbesine kapılmış olarak varıyoruz eşiğine. Rehberliğimizi,uzun yıllar köyün okulunda idarecilik yapmış Yavuz Şahin hocamız yapacak. 

Türkmen köylerinin en eskilerinden biri olan Narlıdere'ye ulaşmak için önce karındaşları Serme ve Barafakih köylerini selamlamak gerekiyor. Aslında bu bölge Barafakih hazretlerinin vakıf arazisi. Kendisi, Osman ve Orhan Gazilerin kılıç kuvvetine fıkıh bilgisiyle adalet katan büyük âlim olarak,sultanların iltifatını kazanmış. Böylece Narlıdere’yi de içine alan arazi kendisine verilmiş. Ancak talih buranın kaderini kedere çevirip yekpare canları 3 parçaya bölmüş. Eşkıyaların, istilaların zulmünden kaçıp önce “Canbazlar” adını almışlar, sonra da bugünkü kimliklerine- Serme, Barafakih, Narlıdere- kavuşmuşlar. 
Barafakih hazretlerinin mezarını ziyaret edip asıl hedefimize doğru yol alıyoruz. 10 dk sonra bizi sağ yanımıza düşen, baktıkça daha da büyüleyen, başı duvaklı Uludağ karşılıyor. Meyve bahçelerinin arasından tennuresini savurmuş da heykelleşmiş semazeni andıran bu ruhani dağ, şehrin her bir noktasından ayrı bir endamını sunarak varlığına şükrettiriyor. Zinde ve genç bahçelerin ortasından kıvrılan yolun sonu ise Narlıdere. Karakeçili Türkmenlerinin nesli hâlâ ecdad emaneti bu toprakta yaşamaya devam ediyor. Köye adını bahşeden ise, hemen alnından akıp giden dere ile sadece bu köye has yetişen nar cinsinin izdivacı. Bu lezzet, nar üzerine şehir insanının hafızasında yerleşmiş tadın bütün ezberini bozacak kıvamda. 
Suyun toprağa ve insana hayat verdiği bir coğrafya burası. Dört bir yanda, akışı bozulmasın diye, yapılan arkların içinde kendisini belli eden şırıltısıyla buradaki günlük hayatın en çok dinlenen müzikali o.  Narlıdere'nin bahçelerini ve tarlalarını şenliklendiren su, köye 500 metre mesafede yer alan Değirmendere'den geliyor. Derenin adı,vaktiyle üzerine kurulan üç değirmenden geliyor. Bugün geriye kalıntıları kalsa da sudaki isimleriyle yaşamaya devam ediyorlar. 

Dereyi yamaç boyunca takip ederseniz, tebessüm misali döküle saçıla çağlayan şelale karşılar sizi. Yatağını oluşturan 8 metrelik devasa kireç taşı bloğundan dolayı, burası “Kireçtaşı Şelalesi” olarak anılıyor. Şelalenin sol tarafında yer alan, kâh kayaların bedenlerine oyulmuş kâh demir ile şekil verilmiş merdivenlerden çıkınca bambaşka bir dünyanın kapısına varıyoruz. Bir ucu kanyon içinde çağlaya köpüre akarken, diğer ucunda bir curcuna halinde şelaleden atlayan suların nasıl mülayim ve babacan tavırla aktığına şahit olmak; göğe şehadet parmağı gibi uzanan ağaçların hakikat misali doğrulukları ve aynılıklarını görmek; vadinin her iki yanını kaplayan kaya duvarlarının heybetine tanıklık etmek bir anda insanı büyüleyiveriyor. Burası kamp, kaya tırmanışı ve kanyon geçişi yapan doğa severlerin bahar ve yaz aylarında uğrak yeri. Suyun kenarında gözlerinizi kapamanızı, suyun ritmini, rüzgarın sesini, ağaçların raksını hissetmenizi tavsiye ediyorum. Teninizden fazlası olduğunuzu idrak edebileceğiniz ender zamanlardan birini sunacaktır, Değirmendere. 

Köye doğru havuzlar yaparak akan derenin sırtında, gölgesini salan bir dev köye doğru eğilmiş bekleşir. Görünmez düşmana her daim efelenerek çağlar boyu vadiyi kolaçan eden kaya, cüssesiyle soluk kesiyor. Gövdesinde yer alan mağara ise, eski devirlerde keşişlerin ibadet hanesi olarak kullanılmış.Tepesinde dalgalanan bayrağımızsa, onun çatık yüzündeki merhamet izidir. Arzu edenler “Bayraktepe” olarak anılan noktaya 1 km'lik toprak yoldan tırmanarak çıkabilirler. Buradan görecekleriniz, Narlıdere'ye dair en şaşaalı manzara olacaktır.

Narlıdere’yi kutlu toprak yapan şey, onun tarihinde ve talihinde gizli. Halifelik Osmanlı'ya geçtikten sonra Mekke'nin imarı ve iskanı için vakıf köyler tahsis edilmiş. Bu köylerin gelirlerinden toplanan paralar kutsal topraklarda sadaka olarak dağıtılmış, halka hizmet için harcanmış. Narlıdere de Mekke’nin vakıf köyü olması hasebiyle Türk'ün kutsalına olan bağlılığının nişanesidir.
Doğanın çok boyutlu varlığı bizi tek ve basit bakış açımızın zindanından kurtarır. Onun dünyasında hayatı renklendiren her madde en saf haliyle bulunur. Biz şehir düşkünleri de bir yerlerde unuttuğumuz katkısız benliğimizi ancak onun mütevaziliğinde hatırlarız.

Doğayla dost,olun takipte kalın.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu