Beklemeyelim, ilerleyelim ey insanlık..!

Beklemeyelim, ilerleyelim ey insanlık..!

Hep bir beklenti içindeyiz. İşimizden bol kazanç, eşimizden huzurlu aile, yeni yıldan sağlık,mutluluk,zenginlik, dostumuzdan vefa... Yoldan geçen adamdan selam vermesini beklemek neyin nesi peki? Ya tezgahtarın her zaman güler yüzlü olmasını beklemek. Bindiğimiz minibüsün şoförü de  kibar olmalı,bunu bekleriz değil mi? Sevgilimiz mesela illaki sadık olmalı. Geleceğimiz hayallerimizin yurdu olacak, atadan dededen muhakkak miras düşecek; bekleriz. Biz peki,bunların ne kadarına sahibiz ? Bunca beklenti içinde bizden beklenen nedir?

Tasavvuf anlayışındaki yaklaşım, insanın ayna olduğudur. İç ne ise dışa o yansır. Yani biz özümüzde nasıl bir cevhere sahipsek karşımıza çıkan sarraf da o kıratta oluyor. Yaşlı adam, köprüden atlayarak intihar ettikten sonra olay yerine gelen polislerden biri, demir tırabzana sıkıştırılmış bir kağıt parçasını fark eder. Katlanmış olan kağıdı açtığında ise şu notla karşılaşır: “ Sabah evden çıkıp köprüye gelene kadar bir kişi yüzüme bakıp gülümserse intihardan vazgeçecektim. Bu notu okuduğunuza göre bilmenizi isterim ki, bu şehrin yüzü asık ve insanlığı ölmüş.” 

Dönüşümün içten dışa olduğuna inananlardanım. Kendi hakkımızdaki yorumumuzu doğru yaptığımızda, dışa karşı tutumumuz da aynı şekilde olumlanıyor. İlk selamı veren biz olsak, ilk tebessümü esirgemesek, gelecek için ilk adımı biz atsak düzelecek her şey. Suya bırakılan taş olmak, halkalarımızın uzak kıyılara vurduğunu hissetmek, haberimiz olsun ya da olmasın birilerinin hayatına dokunmak keyifli olmaz mı? Benim için yazmak, tam olarak böyle bir haz. Bir yerde, aynı kelimelerden aynı cümlelerden etkilenen insanlarla tanış olmak için seçtiğim bir yol. Şehrin koyu gri yüzüne bıraktığım gülümsemem, insanlığa selamım, bekleyen değil bekletmeyen olmaya çabamdır. 

Arif Kevenoğlu
@mavikedi35