İnegöl'ün Sıcak Kalbi; OYLAT
İnegöl'ün Sıcak Kalbi; OYLAT

İnegöl'ün Sıcak Kalbi; OYLAT

Tabiatın, her mevsim ayrı bir güzelliğin sahnesi olan bedeni ruha şifa, göze şenlik, tene zindelik bahşettiği sürece, insanoğlu onun bendesidir. Bu haşmetli varlığın yanında payına hayret düşen bizlere, nezaketimizi haddeden geçirip bir mucizeye her dem yeniden şahit yazılmanın şükrü kalır.

Bu hafta İnegöl'ün sıcak yatağı, tabiatın yediveren misali açılıp saçıldığı Oylat'tayız. Şafak vakti yola düşüp kışın entarisiyle pir-ü pâk aydınlanan toprağına ayak basmak niyetim. Bursa merkeze 70 km'lik gurbeti var Oylat'ın. İnegöl'den Kütahya istikametine giden yoldan saparak Gündüzlü köyünün kapısına varıyorum. Burası Osman Bey’in kardeşi Gündüz Alp’in bize emaneti; Oylat'ın da sınır bekçisi. Gündüzlü'nün hemen sırtında konumlanmış olan köyler ise; Hilmiye ve Saadet. Oylat Vadisi’nin tabanında kurulu olan Hilmiye, Türkiye’nin en uzun köyü unvanına sahip. Saadet ise, bağrında sıcacık sular adının manasına yaraşır bir hayat sürüyor. Bu iki köy de Gürcü kökenli muhacirlerin kurdukları yerleşimler. Hâlâ köy sakinleri, aralarında Gürcü dilinde konuşmaya devam ediyor.

Vadinin alnında kader nuru gibi parlayan Oylat ise, tarihi Roma dönemine kadar uzanan bir şifahane aslında. Buranın hem ismi hem de keşfiyle ilgili rivayet o ki; İnegöl tekfurunun kızı amansız bir hastalığa yakalanır. Babası günden güne, vakitsiz açan erik çiçeği gibi süzülüp giden kızının bu haline dayanamaz. Haber salıp dört bir yana, en mahir hekimleri çağırır sarayına. Fakat ne yaptılarsa düzelmez o gonca. Sonunda babası bir karar verir. Daha fazla bu hale tahammül edemeyeceğinden, can paresinin yokluğuna şimdiden alışmak gayesiyle onun uzak bir yere götürülüp bırakılmasını emreder. Kalabalık bir mahiyetle yola düşer tekfur kızı. Sonunda bir yere varılır ki, son demlerinde rahat etsin diye her ihtiyacına cevap veren bir mekan hazırlanır. Çaresiz olup biteni izleyen nar çiçeği prenses, nedimelerinden birine, “ Bunca telaş ne için ?” diye sorar. “Öldüğünüzde huzur içinde yatman içindir efendimiz.” cevabını alır. “Öl-yat” kelimeleri çengel gibi zihnine takılı kalır taze gülün. O günden sonra etrafındakiler bu iki zehir yeşili sözcükten başka bir şey duymaz olur ondan. Zamanla bu söyleyiş çevre halkının diline dolaşır. Tekfur kızı günlerini bereketli suların bağrında dinlenerek geçirir. Günler geçip aylara eklenirken, solmuş dal da kır çiçeği gibi renklenir, tazelenir. Tamamen iyileşince,babasına koşar. Tekfurunun toprakları bu kutlu haberle eğleşirken, “öl-yat” hastaların uğrak yeri olur. Bu isim zamanla Oylat şeklini alır. Bugün halen Yenişehir ve İznik yöresinde bir kesim, burası için “Ölyat” adını kullanmaktadır. 

Bağrından hayat bulan suları, hikmet-hüda iksiriyle şifa dağıtır hâlâ. İçilebilir olmasıyla da dünyada ikinci sırada yer alır. Saadet köyünün girişinde yer alan çeşmenin oluklarından, prostat ve böbrek taşı muzdaripleri için deva akar halen. 40 derecede tene ferahlık, ruha bahar bahşeden Oylat'ın suları ziyaretçileri kendine çeken cazibe çiçeğidir. Fakat bu yöreyi şöhrete kavuşturan sadece ılıcası değildir. Dağın içinden kavislenerek akan Oylat deresinin inci mercan bezeli broşu “Oylat Şelalesi” vardır ki; eteğine varanı bin bir eda ile kendine meftun eder. 15 metreden şen şakrak dökülen iki afilli dilberin raksıdır görünen. 

Peki ya Oylat mağarası? O şan şöhretten nasibini almamış mıdır sanırsınız. 665 metrelik derinliği ile Türkiye’nin 2. en büyük mağarasıdır. 840 metre yükseklikte, taşın damlalaşıp sarkıt sarkıt sahneye çıktığı; havasıyla şifa nadide bir güzelliktir. 2005 yılından beri de tüm haşmetiyle ziyaretçilerinin karşısında arz-ı endâm etmektedir.

Velhasıl Oylat, başı duvaklı Sivrikaya'sı, çağların su izi kanyonu, berrak sularında gizemleriyle akan şelalesi,asırlar öncesinden yeryüzüne çıkıp, mitolojik varlıklar gibi efsaneleşen mağarası, dokunduğu tene hayatın nefesini üfleyen suları ile yaradanın insanoğluna en güzel armağanıdır. 
Doğanın bedene zindelik, ruha akort veren varlığı karşısında şükran ile bezeli teslimiyet değil midir, bize düşen? Haddini aşan her hamlemiz, bizi ondan biraz daha uzaklaştırıyor. Tabiatın yokluğu yüreğimizi, terk edilmiş yuva kadar tarumar olmaya mahkum edecek. Öyleyse vakit varken, yüreğimizle tutup ellerini teşekkür etmeyi öğrenmeli ve minnetimizi onu olduğu gibi bırakarak göstermeliyiz.
Yolculuk boyunca desteklerini  esirgemeyen, Bursa'nın turizmde öncü ismi BGU turizm firmasına ve  Ova Servis Taşımacılık firmasına teşekkür ediyorum.
Doğayla dost olun, takipte kalın.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu