Bursa'nın Saklı Cenneti: Kıran Şelalesi
Bursa'nın Saklı Cenneti: Kıran Şelalesi
Bursa'nın Saklı Cenneti: Kıran Şelalesi

Bursa'nın Saklı Cenneti: Kıran Şelalesi

Bu hafta her geçen gün koynunda sakladığı güzelliklerle doğa severleri şaşırtmaya ve kendine hayran bırakmaya devam eden Bursa'nın, en büyük ilçelerinden biri olan İnegöl'deki cennet parçası bir tabiat harikasında, Kıran bölgesinde,diğer adıyla Ayı dağındayız. 

Yapacağımız keşif gezisi için bilgi toplama ve rota belirleme adımlarını Nilüfer Doğa Sporları kulübü başkanı Emrah Oğuz  ile attık. Ulaştığımız her veri bizi biraz daha heyecanlandırdı. Çünkü bu bölge hem bitki örtüsü,hem ormanları,hem şelaleri hem de yaylaları ile Bursa'nın güzide yerlerinden biri olarak beliriverdi. Bunca özelliği barındıran bu eşsiz coğrafyanın tanıtımını yapmak ise bana ayrı bir keyif veriyor.

İnegöl ilçesine 13 km mesafedeki Kıran köyüne ulaşmak için Uludağ'ın doğu yüzüne doğru, bir yanına yeşil nedimelerini sıralamış, diğer yanına ilçenin manzarasını kondurmuş nazlı dilberin göz süzüşü misali bir yola revan oluyoruz. Her kıvrımına ayrı bir işveyi konduran bu güzergah önce Cerrah köyüne bir selam vakti uğrayıp sonrasında dağın eteğine yapışıp yukarı çıkıyor. Bu dakikadan sonra harikalar diyarına açılan efsunlu bir kapıdan giriş yapıyorsunuz. Deniz seviyesinden 600 metre mesafedeki Kıran köyü, misafirperverliğinin nişanesi olarak yol boyunu meyve ağaçlarıyla bezemiş. Yayla sularının beslediği, serin fakat şefkatli rüzgarların  okşadığı, güneşin, yağmurun bereket olarak yağdığı elmalar, armutlar, ayvalar, yaban böğürtlenleri renkleriyle gözlerinizi şenlendirirken, tatlarıyla damağınızın hafızasını silip kendi saltanatlarını ilan ediyor. Köyün meydanından sağ yöne doğru munis bir rampayı tırmanıp orman yoluna girdiğinizde artık buluşma zamanı yaklaşıyor demektir. Yıllar boyu aşk ile büyümüş, bir gün gafil yolun gelip ayırdığı gürgen ağaçları her şeye rağmen kavuşmayı bulmuş da semaya doğru sarmaş dolaş kalmış gibi yol boyu sizi sevdanın gölgesiyle serinletiyor. Yuvadan uçmaya ilk kez  niyetlenmiş bir akdoğan yavrusunun kalp çarpıntısı kadar  sıcak  bir tablo bu. 

Bu rota üzerinde Kıran yaylasına, Kuzyatağı yaylasına ve Balaban yaylasına ulaşan üç farklı dönüş var. Bu sapakta sağ patikadan ilerlemeye devam ediyoruz. Gözlerimiz ormanın büyüsü ile kamaşmışken, kulağımıza neşeli melodiler söyleyerek yamaç aşağı koşan derenin sesi dokunup geçiyor. Yatağından, mevsiminde iri cüsseli bir nehre dönüştüğü apaçık belli olan bu çocuk su bize “Cennet Şelalesi”ni müjdeliyor. Her rengin kendine has cazibesiyle arz-ı endam ettiği, suyun taşa, toprağa can verdiği, berrak suların özgürce çağıldadığı masal diyarı. Andersen eğer burasını görseydi “Çirkin Ördek Yavrusunu” burada yüzdürür, “Kibritçi Kız”a  burada yoksulluğunu unuttururdu mutlaka. 

Bunca methiye boşuna değil çünkü Kıran yaylasının sonsuz sularıyla yıkanan vadi, asıl büyük gösterisini yapmak için  hemen 300 metre yukarıda hazırlığını yaparken misafirleri oyalansın diye burasını allayıp pullamış. Davet vakti gelip tırmanmaya başladığımızda şuh kahkahalar atarak dökülen suların sesi mest ediyor. Kıran şelalesi,köylülerin deyişiyle Ayı şelalesi. 25 metreden akrobatik hareketlerle, kendi güzelliğinin farkında olanlara has gururuyla tepeden tırnağa hayranlığa boyuyor bizi. Soğuk ve leziz sularını cömertçe ayaklarımıza serecek kadar da cömert. O bu bölgedeki şelalelerin sultanı. Onu, karşı yamacında ikram ettiği sudan yaptığımız kahve eşliğinde seyre dalmak ise dil ile anlatılamayacak kadar keyifli. 

Asaletine yakışır şekilde saygıyla vedalaşıp, Bıçkıdüzü mevkisine iniyoruz. Burada Balaban yaylasının gözelerinden beslenen dokuz yaramaz çocuk gibi kah kayalardan zıplayıp geçen, kah derin düdenlerde eğlenen “Yeşil şu” şelaleleri var. Sayılarına nazire olarak “Dokuzlar,Dokuz Şelale” de denilmiş. Sonbaharın kendini hissettirmesiyle dalıyla gurbetleşen yapraklar küçük havuzlarda salınarak cümbüşe katılıyor. Yaradanın yarattığına sevgisi ancak bu kadar naif olarak gösterilebilir. 
........
Ruhumuz cenneti arzularken bedenin dünya üzerinde ona ulaşma çabası hiç bitmeyecek. Doğa bu arayışın ilk adresi olarak hep var olacak. Güzel ancak kıymet verebilen olduğunda değerleniyor. Tabiatın kuvveti kadar lütfettikleri neden var olduğumuzu da hatırlatıyor. Yaratılan her şey insanla tartılıyor; eksiltmek ya da çoğaltmak bizim elimizde. Doğada da insan kalabilen herkesi bu güzellikler ağırlamak için bekliyor. 

Doğayla barışık olun, takipte kalın...

Arif Kevenoğlu

@mavikedi35 @gezgininruyasi_16 @mecmuam