Dağın Yörük Güzeli; Dağyenice
Dağın Yörük Güzeli; Dağyenice
Dağın Yörük Güzeli; Dağyenice

Dağın Yörük Güzeli; Dağyenice


Bakmak ile görmek arasındaki fark, bilmek ile yapmak kavramları için de geçerli. Doğanın huzur veren, sakinleştiren nefesi bedenlerimize dolduğu sürece yaşama dair bilgimiz hayat bulacak. Varoluş amacımıza dair bilgilerimizin pratiğe dökülmüş hali, tabiatın kendisidir. Bunu fark etmek ise ancak baktığını görebilen ruhlara nasip olur.
Bu hafta dağın gülen yüzü, ecdadın vefalı hafızası Dağyenice'deyiz. Bursa'yı 465 metre yükseklikten temaşa eden yayla soluğu bu köye ulaşmak için, zaman henüz güne gebeyken düşüyorum yola. Bursa ile yanak yanağa olmasına rağmen sürmeli gözlerini dış dünyaya yeni yeni açıyor bu Türkmen dilberi. Zarif bedenine kardığı çetin mizacı, onu hoyrat ellerin israfından korumuş.
Tarihi 700 yıl öncesine dayanan ve Bursa'daki birçok “Yenice” lakaplı köyden biri olan Dağyenice, akıncıların şehrin fethinden önce kurduğu ilk üç köyden biri. Kayı boyunun Keles-Orhaneli-Bursa ticaret yolunu kontrol amacıyla mızrak misali sapladığı sınır karakolu olmuş. Fetihten sonra ise, kervanların konak yeri olarak insan sesi dolu, gözde zamanlar geçirmiş. Tertemiz Türkmen karakterini, İslam’ın hoşgörüsünü, alplerin bilek gücünü, erenlerin yüce gönlünü harman edip gül bahçesine çevirmişler bu diyarı. Kara bağırlı toprağını işlemiş, ekmiş,biçmiş. Bugün bile  suyunun lezzeti, havasının letafeti, toprağının cömertliği ile eşine az rastlanır tatların adresi olmayı başarmış.
Otlaklarındaki semiz hayvanları, şehre hakim konumu, sık ormanları, havası,suyu Sultan 2. Murat'ın da dikkatini celp etmiş. Burasını kendine vakıf köy eylemiş. Geliriyle çağlar boyu, garip gûrebanın yoldaşı olmuş. 
Eski adıyla “Cebelyenice”, şimdinin Dağyenice'si ; Horasan diyarından bir kutlu düşün peşinde Anadolu'ya gelen ve Osmanlı Beyliği’nin rüyasına ortak olan “Fırla Dede” nam bir yiğit tarafından kurulmuş. Rivayet o ki bu zat, Bursa'nın fethi sırasında canhıraş mücadele ederken, savaşın en hararetli anlarında üç ölümcül yara alır. Ordunun bayraktarlığını yapan bu alp, takati tükenmesine rağmen onun gölgesinde cesurca savaşan erlerin ümidi kırılsın istemez. Ne olduysa o anda olur. Hikmet-i Hûda mucizesiyle, elinde sancak olduğu halde önce yürek titreten “Allah” nidası duyulur meydanda, ardından şaşkın bakışlar arasında ovanın düzünden 500 metrelik tepeye üç adımda çıkıverir. Elindeki sancağı da zafer muştusu olarak tepeye diker. Yaşanan bu olaydan aldıkları manevi ilham ile ordu muzaffer olur. Fetihten sonra Orhan Bey, bu cesur alperenin akıbetini merak eder. Tepeye vardıklarında sancağa dayalı ruh emanetini teslim etmiş yiğidin cansız bedeniyle karşılaşırlar. Vefat ettiği yere mezarı hemen başına da sancağı dikilir. 
Bugün “Fırla Dede Tepesi” olarak anılan bu yerde,15 metrelik mezarında üzerine düşen al sancağın gölgesinde ebedi istirahatindedir. Ruhu şad olsun.
Köy camisinin hemen önünde yükselen, dalları semada dualı koca çınar, 600 yıllık birikimiyle atalar anıtı misali dimdik ayakta duruyor. Kökleriyle tüm köyü kuşatan bu ecdad yadigarı, köy sakinlerince pir-i fani olarak hürmet görüyor. Gölgesinde bir dem soluklanıp, kızıl çayın buğusunda, asırlık rüzgârların şanlı türküleri dinleniyor hâlâ. Onun sağ yanından orman içine uzanan yola sapınca, vakti zamanında toprağa can olsun diye önüne set gerilen ırmağın beslediği göle ulaşılır. Bu göl  insan eliyle var edildiğinden, ormanlık alanı basan suların bedenine kattığı ağaçlarla oluşturduğu eşsiz manzara, fotoğrafçıların objektiflerine her mevsim baharı bahşeder. Hele ki günün veda vakitlerinde, ılık rüzgarın nefesinde ürperen suların güneşin altın tozlarıyla renklenen teni, bu âna şahit olanları kendine meftun eder. Bu harikulade tabloyu; gümüş pullarında aydınlığı aksettirip ortaklığı karnavala çeviren gölün aynalı gelini sazanlar, ak kanatlarında günü uçuran balıkçıllar, gölün dingin sularını perdeli ayaklarıyla evirip çeviren ördekler, hemen yamacından başlayıp fır dolayı etrafı saran kıvırcık saçlı çamlar tamam eder. Kampçıların, bisiklet, motocroos, off-road tutkunlarının ve günübirlik gezmek isteyenlerin uğrak yeridir bu nedenle Dağyenice Göleti.  Son yıllarda çevresinde bulunan termal su kaynakları ise , yakın zamanda burasını alternatif tatil rotası haline getirecek projelerin hazırlanmasına vesile olmuş. Velhasıl Dağyenice hem tarihi hem doğası hem de sahip olduğu değerleri ile Bursa'nın hazinesindeki en değerli mücevherlerden biridir.
Keşfetme duygumuzu besleyen kaynak tabiattır. Onun mütevazı olduğu kadar muhteşem güzelliği, bizim hayret ve merak hislerimizi açığa çıkarır. İçine girdikçe de fark ederiz ki asıl bulduğumuz kendi benliğimizdir.
Yolculuk boyunca desteklerini esirgemeyen BGU TURİZM’E ve OVA SERVİS’E sonsuz teşekkürler.
Doğayla dost olun, takipte kalın.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu