Yaşadım Demek İçin

Yaşadım Demek İçin


Zihnimize kıymık gibi batan bir şeyler var. Tanımını , tarifini yapamadığımız fakat huzursuzluğunu bildiğimiz. Yüreğimize söylenen bir söz, göze düşen son görüntü, ruhumuzda izi kalan bir başka ruh... Hakikat şu ki bu her ne ise, hissettirdiği acıya karılmış boşluk.
Ona yol yürüdüm, ona insan tanıdım, onca çiçeği koklayıp, onca suyu içtim. Bir sürü ağaç, taş, kaya, dere, hayvan...Hepsiyim ben şimdi. “Yol, terbiye eder.”  Diyor yörükler. Ne kadar haklı bir söz. Nefsi, gönlü, ruhu terbiye. Ayrıklardan kurtulup rafine olma. Her menzilde yenilenen benlik. Dokunduğu çimenin hayalini, geride bıraktığı yamacın güneşini, Ihlamurun, çitlembiğin,meşenin rüzgarını, dağ başında yapayalnız çiğdemin özlemini, üstüne gölgesi vuran göçmen kuşun vuslatını ve dahi insanların insanlığını, vefasızlığını, umudunu, ihanetini, sevincini, hedefini  atomlarınca özüne katan aynı kalır mı? 
Sorarım size, hiç mi çağırmadı yol; hiç mi gitmediniz? İnsanın kaderi gurbetken yerleşik kalma telaşı neden? Ötelere yazgılı ruhumuzu zincire vurup sabit kadem eylemek zulüm değil mi? Yunus’u, Mevlânâ'yı, Hacı Bektaş'ı, üçler,yediler, kırklar âleminin ulularını kavurup tamam eyleyen yolun aşkı. Aşk ile aşkın olmaları. Yerini terk etmeyen, mekâna bağımlı olan, bırakmaktan korkan, sınırlar çizip buna inanan mesut olur mu? Ruhun merhemi bunlarda yok. Sahip olunan madde ise, ruhun heybesindeki çakıl taşı kadar değersiz. Oysaki tek bir adım yetecek tarumar olan bahçenin bahara durmasına. Geriye çekenlerden kurtulabilse, atlayabilse dikenli çitlerinden, kırsa, parçalasa prangalarını hür olacak. 
“Seyahatin önündeki tek engel kapının eşiğidir.” Der Boşnak atasözü. Düşlediğimiz hayat hangisi? İçine hapsolunan adına “hayat” dediğimiz kuyu karanlığı mı, yoksa yaratılışımızın hikmetine layık olan mı? Gündüz Güneşle gece Polarisle yürüyecekken iş ile aş, dert ile keder, aşk ile ayrılık, para ile tamah, insan ile yalnızlık arasına sıkışmak niye? 
Bahar kırda rengarenk kokudur, arının kanat vuruşudur; kış soğuktur iliklere işleyen, ayazdır bir dağ beyazında; yaz güneş sarısıdır su mavisinin yanında, yıldız yıldız gecedir apaydınlık; sonbahar alaca duygudur yürekte; hoş çakal faslıdır. Bunları görmek için göz gerek; darasını atmış, safrasını boşaltmış dingin kalp gerek. Takılıp kaldıklarımızla mümkün değil bu. Şimdi şu anda kalkalım öyleyse. Üzerimize abanmış ataleti fırlatıp atalım koyu gölgeye ki, görünmesin, aldatmasın, alıkoymasın yine. Adım atalım eşiğimizden hep birlikte. Kuruntu duvarını yıkalım. Bir kez de ruhumuzu dinleyelim olmaz mı? Soyunalım hırsımızdan, açgözlülüğümüzden, kıskançlığımızdan, beğenilme isteğimizden. Giyinelim sade, iddiasız ama asil benlik hırkamızı. Çıkalım o kapıdan. Yolumuza düşelim. Bizi kendimize vardıracak yolumuza. Yaşadım demek için... Haydi!!!!
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu