Tarihiyle Yaşayan Köy; Dudaklı Köyü
Tarihiyle Yaşayan Köy; Dudaklı Köyü

Tarihiyle Yaşayan Köy; Dudaklı Köyü

İnsanın sınırlarını bilmesi, tahammül gücünün farkında olması hayatla arasında sağlam köprüler atamasını sağlıyor. Doğanın müşfik olduğu kadar celalli mizacı, kendimizi keşfetmemizi sağlayan etkin bir öğretmendir aynı zamanda.

Bu hafta Kestel'in tatlı dili, bin yıllık tarihin yaşayan şahidi Dudaklı'dayız. Bilal Beki ve Coşkun Dere yârenlerimle cemrenin havaya ve suya gönül verdiği demin sabahında düşüyoruz yola. Bursa’ya 25, Kestel'e 13 km gurbeti var bu köyün. Tabiatın cömert yüzü toprağında tebessüm ederken, tarihin ayak izleri her köşe başında ayrı bir hikayenin içine sürüklüyor ziyaretçilerini. Roma döneminde ticaret yolunu güvence altına almak üzere kurulmuş sınır karakolu olan Dudaklı köyü, Türk akıncılarının fethi ile yepyeni bir kimliğe kavuşmuş. Çağlar boyunca hoşgörünün anıtı olarak gövde gösterisi yapmış. Çünkü köyde Hıristiyanlar  ve Müslümanlar bir arada huzur içinde yaşamış. Bugün köy nüfusunun tümü Müslüman Türkmenlerin torunlarından oluşsa da aynı anlayışı, paylaşmayı yolu düşenlerden esirgemiyorlar. 

Dudaklı deresinin serin ve bereketli suları kanyondan apardığı tazeliği toprağına zerk edip; çiçek çiçek, meyve meyve canlandırmış bedenini. Bu sebeple yemişleri hep lezzetli olmuş. Hele dutlarının tadı dillere destan olup, bu meyveye düşkün olanları köye uğratmış. Bu şöhret, onun uzak illerde adının “Dutu Tatlı” olarak anılmasına vesile olmuş. Bu lakap “Geçkinöz” olan adını unutturmuş. Gel zaman git zaman Dutu Tatlı, “Dudaklı” şeklini almış. Bugün ecdad yadigarı ağaçlardan, hâlen aynı kıvamda dutları devşirmeye devam ediyorlar. 

Dudaklı'nın özündeki ışığı fark edenlerden biri de 2. Beyazıt'ın karısı Gülruh Hatun olmuş. Müslümanlıkla müşerref olduktan sonra, devletin hükmettiği topraklarda hayrata adanmış bir ömür süren bu güzide kadın, Dudaklı'nın munis havası, sakin suları, leziz yemişleri arasında kurduğu çiftlikte dinlenmiş. Bugün onun hatırasını hissettiren; elleriyle diktiği ve çiftliğin girişini müjdeleyen serviler ile, şifalı sularıyla şifa dağıtmış hamamın, yıkımdan kendini kurtarabilen kurnasıdır. Muradiye Külliyesi'nde medfun olan bu engin gönüllü hanım sultan, köyde hayırla anılmaya devam etmektedir. 

Rivayet o ki; köydeki kutlu zamanların  huzurunda, bereketli otlaklarında yayılan hayvanları güden bir çoban varmış.  Hayvanların halini bilir, otlağın yeşilini, suyun serinini seçer imiş. Kaval yerine çıngırak taşır, onun sesini duyan hayvanları düzene sokuverirmiş. Sabah ezanlarının henüz semadan izleri silinmeden, köyün sokaklarında elinde çıngırak dolaşır, evlerin ahşap kapılarından bu sesi duyan hayvanlar sokağa akın eder, dağlara doğru yol alırmış. Günlerden bir gün düşman kapıya dayanmış. Köyün de çobanın da huzuru kaçmış. Köyün eli silah tutanları arasına karışıp sefer için yola çıkmış. Aradan aylar, yıllar geçmiş; çoban bir gün çıkagelmiş. Gelmiş amma tek kelime etmez, bir gün olsun gülmez imiş. Elinde çıngırağı, ardında hayvanları dolaşırmış. Hayvanlar da ondaki bu hali sezer, ardı sıra giderlerken tek bir ses duyulmazmış. Gün gelip ecel kapısını otlak da çalınca, köylü mateme bürünüp ona layık bir törenle defnetmiş. Ertesi sabah bir çıngırak sesi köyün sokaklarını dolaşmış. Sesi duyan hayvanlar, ağılların kapısını kırıp sokaklara akmış. Sesin peşinden otlağa kadar çıkmışlar. Köylü hem şaşırmış hem de korkmuş bu halden. Anlamışlar ki çoban hâk erenlerden imiş. O günden sonra derdi olan ona koşmuş. Bugün hâlâ köyde, adaklar adanan, saygı duyulan bir yatırdır “Çıngıraklı Dede”. 

Köyden 1 km uzaklıkta Bursa’da bulunmuş en yaşlı çınar ağacı,tüm heybetiyle arz-ı endâm ediyor. 32 metre genişliğindeki bu dev, tam 1200 yaşında. Meşhur “İnkaya Çınarı”ndan 600 yıl öncesine tarihleniyor demek bu. Yakın zamana kadar sadece köylülerin haberdar olduğu bu tarih yolcusu, “Çınar Ağacı” adlı filmden sonra tanınır hâle gelmiş. Ağacın gövdesi mağara şeklinde oyuk olduğundan, söylenilenlere göre fırtınalı bir  havada çoban,30 koyunuyla buraya sığınmış.

Yaşadığımız şehirlerin ara sokakları kadar çevresindeki yerleşimler de tarihin anı küpü hükmündedir. İnsan sıcaklığının sirayet ettiği her bir toprak parçası beraberinde; kültürü, folkloru, gelenekleri de besleyip büyütmüş; mekanı ve zamanı aşıp ruha işleyen bir devamlılık sağlamış. Bize düşen, mütevazı  bir değirmen gibi çağları öğüten bu hazineleri bulup, değerini bilecek sarraf olmaktır.

Doğayla dost olun, takipte kalın.
Yolculuk boyunca desteklerini esirgemeyen BGU TURİZM’E ve OVA SERVİS’E sonsuz teşekkürler.
Arif Kevenoğlu
@arifkevenoglu