KALENDER

KALENDER

  Bu kelimeden hoşlanırım ve kullanmayı da severim. “Gösterişsiz, sade yaşamdan yana olan, alçak gönüllü kimse, ehl-i dil” anlamlarına geliyor. Biz hangi anlamını kullanırsak kullanalım hem mahcup hem de mağrur kalabilen ender sözcüklerden biridir.
  Bu satırları, Bursa’yı beyazın şölen alanına çeviren karın musikisini dinlerken yazıyorum. Henüz bir hafta önce kuraklığın yakıcı sonuçlarını konuşurken ne kadar endişeliysek, şimdi naif taneciklerin  taşıdığı bereket ile o kadar  sevinçliyiz. Mizaçlarındaki kalenderilik ile sessiz, gösterişsiz ama tebessüm ettiricidir kar taneleri. Her yaştan insanı, çocuklukta eşitler. Önden gidenler eriyip gitse de arkadan gelenler ağırbaşlılık ile emaneti devralır. Yaratılışındaki hikmet ile sesi hapseder. Her bir taneye bir çığlık saklanır. Biz ona bakınca bembeyaz bir hayal görürüz. Konduğu dalı şenlendiren kuş gibidir. 
Velhasıl kar, kalenderdir dostlar.
....
  Sade yaşamdan yana olup da tabiattan ayrı düşen kimseyi tanımadım. Bunun doğanın, sadeliğin önsözü olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Büyüleyici, sarıp sarmalayan bir sadelik... Eşiğini aşıp, bedenine ayak bastığımız andan itibaren, hayata dair ne kadar rengimiz var ise kendi paketinde solduran bir kimya gibi. Simya ilminin şahıdır o çünkü. İnsan kibrinin eridiği yegane potadır. Üstelik, bunu yaparken; mevsiminde açan çiçeği, berrak sesli bülbülü, kah heybetiyle arşa uzanan, kah nazeninliği ile kibar, kah meyvesi ucunda porselen bebek gibi alımlı ağaçları öyle cömertçe sergiler ki şaşar kalırız. Dağ yamacına kurulu göçebe çadırında günü karşılayan, gök gözlü, al yanaklı, altın saçlı yörük kızı kadar güzelliğine bîgane; fakat göreni yalım bir ateş misali gönül mülkünden yakıp kavuracak kadar eşsiz ve efsunlu. Eli açık, dalları eğik, çiçeği misk kokulu, suyu neşeli, rüzgarı mülayim, kuşu hayat doludur. İddiasız ama rakipsiz de; sarhoş edici lakin kalbi uyandıran da...
Velhasıl dostlar, tabiat kalenderdir. 
......
  Henüz söylenmemiş söz, yazılmamış şiir, okunmamış mektuptur, çocuk. Öylesine tekil, katışıksız, sadedir. Yüzme bilmeyen su, uçamayan kartal, çatlamamış tohumdur. Hepsine sahip olacaktır nihayetinde ancak onu sevimli kılan da bu halleridir. Çünkü olduğu gibidir. Sade, rolsüz, çıkarsız... Gülüyorsa içten gülüyordur; ağlıyorsa ruhu da ağlıyor demektir. Kızıyorsa tüm bedeniyle yapar bunu, seviyorsa yüreğini koyar. Masum ve yalın. Süslü, ışıklı kelimeleri yoktur dilinde, yüzünde boya, bileğinde pahalı saatler de öyle. Tüm kariyeri birkaç yıllık ömrüdür. Buna rağmen bir yerde varsa, orası cennetin arka bahçesidir. 
Velhasıl çocuk, kalenderdir dostlar...
.......
  Dışımızda hüdânabit var olanlara bir bakın. Ne kendi sınırlarından taşar, ne haddini aşar. Cevherinde olandan başka sunacak hazinesi de yoktur. Buna rağmen ihtişamlı, sert, sıcacık, bereketli, ferah, canlı, renkli, uyumlu, cömerttir. Esirgemez; vericidir. Tüm bunları fark edip, sıfatlandıran ise biziz. Her bir detayı görecek göz, idrak edecek akıl, dile getirecek kabiliyet, ölümsüz kılacak meziyet bizde var. Sadeliğin gerçek gösteriş olduğunu izah edecek mantık kaynağı da biziz. Debdebeli, şaşaalı, konfetili, havai fişekli tavırlar, davranışlar, konuşmalar bayağı ve sığ. Bir an düşünün, bizi samimiyetiyle kendine çeken insanlar alçak gönüllü ve sadeliği seçenler mi yoksa kibrin doruklarında buz kesmiş ifadeleriyle caka satanlar mı?
 Velhasıl dostlar; yeryüzünden, gök yüzünden, bin çeşit varlıktan, ilk halimizden gördük, işittik, hissettik ki gerçek kalender İNSANDIR...
  Kalender doğup, kalender yaşayıp, kalenderce göçebilenlere selâm olsun...
                       
                                                                                ARİF KEVENOĞLU